29 Ekim 2022 Cumhuriyet Bayramı Sn. Hüsnü Bozkurt Konuşması

Son Güncellenme Tarihi: 29 Ekim 2022 Cumartesi 17:00

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI ETKİNLİĞİ

 Yüksek Divan Kurulu Başkanlık Divanımızın 24.05.2022 tarih 2 no’lu kararı ile kutlanmasına karar verilen 30 Ağustos Zafer Bayramı ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarından, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinliği 06 Kasım 2022 tarihinde yapılan Yüksek Divan Kurulu toplantısı sonunda Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Sn. Mustafa Hüsnü Bozkurt’un “99. yaşını dolduran, 100. yaşına giren Cumhuriyetimiz” başlıklı konuşması ile kutlanmıştır.

           
SAYIN MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT KONUŞMASI

Kendimi bildim bileli taraftarı olduğum Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Yüksek Divan Kurulu’na hitap etme onurunu bana verdiği için önce sevgili Uğur Dündar ’ a teşekkür ederek başlamak istiyorum. Cumhuriyetimizin 100. Yılına yürüdüğümüz bu önemli günlerde konuşmak üzere beni dinleme nezaketi gösteren siz değerli Yüksek Divan Kurulu üyelerine ve Yönetim Kurulu Üyelerine şükranlarımı arz ediyorum.

 Türkiye Cumhuriyeti 99. Yaşını doldurdu, 100. Yaşına girdi. Nasıl bir Cumhuriyet’ in yurttaşları olduğumuzu ve şimdi nasıl bir devlet yapısı ile karşı karşıya olduğumuzu dilimin döndüğünce anlatmak isterim. Dünya 20. Yüzyıl başında bir altüst oluş süreci yaşıyor. O güne kadar küçük bir beylikten önce bir Devlet sonra da İmparatorluk olan Osmanlı Devleti veya İmparatorluğu 30 Ekim 1918 de Mondros Mütarekesiyle fiilen ömrünü tamamlıyor. Peki nasıl? Herhalde hepimiz biliyoruz 1299 – 1300 yıllarında Anadolu Selçuklu Devleti’ nin bir uç beyliğinden söz ediyoruz. Osman Bey’ in ve amcası Dündar beyin başında olduğu bir Beylik. Bu beylik önce Söğüt – Domaniç yaylası sonra civardaki Bizans Tekfurlukları, 1353’te Rumeli’ye geçiş Çipta Kalesi, Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa sonra 1354 te Tekirdağ, Çorlu, Lüleburgaz falan böyle böyle Karesioğulları Beyliğini de hükmü altına alınca bu 1300 yılında kurulmuş olan Beylik 1360’lara geldiğimizde bir Devlete dönüşüyor. Sonra bu Beylik Anadolu İslamı’ nın Bektaşi kültürü üzerinde yükselttiği bir Beylik. Böyle Devletleşiyor.

 Beş önemli savaş var ; 1360 Devletleşti, 1363 Sırpsındığı, 1389 1. Kosova, 1396 Niğbolu, ilk ikisi 1. Murad sonra Yıldırım Bayezid arkasından 1402 – 1413 sonra 2. Murat dönemi ile 1444 Varna, 1448 2. Kosova. Bu beş savaş ile Avrupa Devleti oluyor Osmanlı devleti. Ardından 5 yıl sonra 1453 te önce Anadolu birliğini temin eden Fatih Sultan Mehmet’ in İstanbul’ u fethetmesiyle kabuk değiştirip bir Cihan Devletine bir İmparatorluğa dönüşüyor. O kadar önemli ki, İpekyolu ve Baharat yolunun Osmanlı Devleti tarafından ele geçirilmesi Avrupa’da 3 olayı birden tetikliyor. Önce dinde reformu arkasında bilim ve sanatta rönesansı sonra da keşifleri. Fatih Sultan Mehmet’ in 1481’de kaybı, arkasından gelen 2. Bayezıt ama daha önemlisi onun oğlu Yavuz Sultan Selim. 1514 Çaldıran, 1516 Mercidabık, 1517 Ridaniye. Bu üç savaşla devlet sünnileşiyor. O akli islam yorumuna dayanan Osmanlı devleti o andan itibaren Gazalinin nakli islam anlayışına dayalı sünni bir devlete dönüşüyor. Özellikle Yavuz Sultan Selim’in oğlu Kanuni Sultan Süleyman döneminin ikinci yarısında Avrupa’da her dilde kitaplar akıl almaz bir hızla basılırken Osmanlı hem bilimde hem de kültür sanat ve sosyal yaşamda iyice geriye düşüyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın ikinci döneminde 1520 - 1566 döneminde 1526 – 1529 Osmanlı Devletinin yükseliş döneminin son başarısıdır. 3 sene sonra Viyana kapılarından geri dönüyoruz. Arkasından 1566 da Zigetvar savaşı sırasında vefat ediyor. Oğlu Şehzade Mustafa’yı boğdurduğu için Osmanlı Devleti Sarhoş Selim’e kalıyor. Bir kırılma da orada yaşanıyor. Arkasından bir duraklama sürecine giriyor o büyük Cihan Devleti. Çünkü çağın bilim ve sanat kültür gelişimini takip edemiyor. 1683 2. Viyana, 1699 Karlofça, 1711 Purut, 1718 Pasarofça sonra 1774 Küçükkaynarca sonra 1877 – 78 93 Harbi. 93 Harbinde sadece 6 ay içinde bütün tuna vilayetlerini kaybedip Karadenizin güneyine çekilmek zorunda kalıyor Osmanlı Devleti. 93 Harbi’nden birkaç sene sonra 1911 Trablusgarp, 1912 Balkan faciası. Orduya siyaset bulaştığı için, Paşalıklar paralarlar dağıtıldığı için, orduda Alaylı, mektepli Subay kavgası başladığı için sadece 12 gün içinde koskoca Balkanları ve Trakya’yı kaybediyoruz. Arkasından 1914 – 18 1. Dünya Savaşı ve savaş bittiğinde 30 Ekim 1918’ de yok olan bir İmparatorluk.

 1.Dünya Savaşından sonra itilaf devletleri pek çok anlaşma imzaladılar. 1. Dünya Savaşından sonra o zaman ki Dünya efendileri İngiltere, Fransa ve İtalya’nın mağlup devletlere dikte ettiği anlaşmalardan sadece Osmanlı’ya dikte edilen ve sadece Osmanlı’nın kabul edip imzaladığı Osmanlı Saltanat Şurasının da onayladığı 10 Ağustos 1920 Sevr Anlaşması hayata geçmeyen tek anlaşma. Çünkü bu aziz millet Mustafa Kemal diye bir evladını buluyor. 19 Mayıs 1919’ da Samsun’a çıkartıyor. 600 yıllık hanedanın halife padişahı Vahdettin’in tepesini attırdığı mektupları değil, üzerine saldırdığı inzibatının değil, nasihat heyetlerinin değil Anafartalar kahramanı 38 yaşındaki Mustafa Kemal Paşa’nın peşine düşüyor ve sel önünden bir kütük kapar gibi bir vatan kurtarıyor. Biz bugün bu vatanın evlatları, bu vatanın yurttaşlarıyız. O vatanın üzerinde Türkiye Cumhuriyeti doğuyor.
Mustafa Kemal ve arkadaşları tam 11 yıl cepheden cepheye o devleti kurtarmak için koşturup duruyorlar. Trablusgarp, Galiçya, Kanal, Sarıkamış, Allahuekber Dağları, Çanakkale.. ve gözyaşları içinde devletlerin çöktüğünü görüyorlar. Niye çöktüğünü anlıyorlar. Bizim devletimiz akıl ve bilimden koptuğu için, çağın teknolojik ve bilimsel değişimini izleyemediği için bilimde ve sanatta özgürleşemediği için ve kadını insan yerine koymadığı için çöktü. Bunu hücrelerine kadar hissedip anladıkları için bizim Cumhuriyetimiz o nedenle aslında bir tarih devrimidir. Bir kültür devrimidir. Bir eğitim devrimidir. Ama hepsinden önemlisi bir kadın devrimidir. Bugün İslam Dünyası içindeki sayıları 57 ye ulaşan ülkelerin içinde hala Cumhuriyetimizin 100. Yılında bile kadınını erkekle değil insan olarak eşit sayan tek İslam Ülkesi Türkiye Cumhuriyetidir. Mustafa Kemal’in Atatürk Cumhuriyetidir. Bu çok değerlidir.

 1 Kasım 1922 Saltanatın kaldırılmasından birkaç gün önce görüşmeler sırasında Rauf Orbay, Mustafa Kemal’i Keçiören’ deki bağ evine davet ediyor. Biliyorsunuz Milli Mücadelemizin beş önderi Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir Paşa, Ali Fuat Cebesoy Paşa, Refet Bele Paşa ve Rauf Orbay ‘dır. Bu beşli toplantıya gidiyor. Nedir mesele? Rauf Orbay, Kemal diyor meclis infial halinde, senin Cumhuriyet ilan edeceğinden korkuyorlar. Mustafa Kemal anlıyor. Peki siz ne düşünüyorsunuz diye soruyor. Rauf Orbay diyor ki ben halifenin ekmeği ile büyüdüm, boğazımda halifenin ekmeği var, üstelik bizim halkımız bir halife sultana bağlılığa aşıktır, Cumhuriyet katiyen olmaz. Refet ve Ali Fuat Paşa da olumlu değiller. Mustafa Kemal o an anlıyor ki beraber yürüdüğü bu arkadaşlarıyla artık yürümek pek mümkün değil. Nutuk’ta da öyle diyor. Benimle birlikte yola çıkanlar hafsana ufuklarının bittiği yerde beni terk ettiler ama ben hedefime asla sapmadan yürüdüm. Burası niye önemli bırakın entelijansiyayı bırakın basını en yakın arkadaşları bile Cumhuriyet fikrine o kadar yabancı. 1 Kasım 1922 Saltanat kaldırılıyor. Mustafa Kemal çıkıyor önündeki masasının üzerine. Efendiler, saltanat ve hakımiyet hiç kimseye kural icabıdır, kağıt üzerinde yazıyordur diye verilmez. Saltanat ve hakımiyet güçle, kuvvetle ve zorla alınır. Osmanlı 600 yıl Türk Milletinin saltanat ve hakımiyetini gasp etti. Şimdi Türk Milleti ayağa kalktı, hakımiyet ve saltanatını kendi eline aldı. Mesele millete eline silahla, güçle kan dökerek, can vererek aldığı bu hakimiyeti verecek miyiz vermeyecek miyiz meselesi değil. O mesele emrivaki olarak zaten hallolmuştur. Bütün burada bulunanlar ve herkes bunu böyle kabul ederse zannımca iyi olur. Bu iş gene yapılır. İhtimal bazı kelleler kesilir.

 Devrimcilik böyle bir şey arkadaşlar. Devrimci oturup da saltanat yanlısıyla pazarlık etmez. Çünkü ortaklık kabul etmez bu. Bu önemli. Elimizde muhteşem bir reçete var. Mustafa Kemal diyor ya ; Ey Türk gençliği birinci vazifen, bitirirken de ey Türk istikbalinin evladı diyor ya. İşte ey Türk İstikbalinin evladı bu vatanın evlatları biziz.
Bu cumhuriyet her şeye rağmen 1923’te kurulduğunda kadınlarda okur-yazar ‰ (binde) 4, erkeklerde yüzde 7 onların da çoğunluğu levanten ve askeri sivil bürokrattı. Bu kör cehaletin içinde bu aziz millet 1923’te Cumhuriyet’i kuruyor. 1923’te Türkiye’nin ekmeklik buğdayı yok, çocuğunun altına serecek bezi yok, aşısı yok, ilacı yok, hiç bir şey yok.. Üç senede Kayseri’de uçak fabrikası kuruyor. 1932 ‘ de Türkiye’yi ziyaret eden İran Şahı’na Mustafa Kemal Kayseri’de üretilen 2 uçağı hediye ediyor.

 Diğer meslek erbaplarının yarıya yakınının kadın olduğu kaç Dünya Ülkesi var arkadaşlar. Cumhuriyet çok başarılı bir devrim. Ve bu devrim hem yaptığı savaşla hem de kurduğu Devlet ile pazarlıkla kurulmuş bir devrim değil. Hiçbir devrim zaten pazarlıkla olmaz. Kimsenin bağışladığı bir şey de değil. Bu aziz milletin yarattığı bir eser.

 Şimdi geldik 100. yıla. Peki 100. Yılda neredeyiz? Arkadaşlar ben Uğur Bey ile konuştum. Siyaset falan yapmayacağım. Bugün nerede konuştuğumun farkındayım. Haddimi aşmayacağım ama şunu söylemek zorundayım. Bu Cumhuriyet sadece 10 yılda insanlarının %30 unu okur yazar edip, 90 yılda %100 ünü okur yazar edebildiyse bu Cumhuriyet Dünya’ya Gazi Yaşargilleri, İhsan Kekilileri, Sara Akdikleri, Aziz Sancarları yetiştirip sunabildiyse, sayısız tesisleriyle 1930’larda uçak üretip ihraç edebildiyse, 1960’ta 123 günde Eskişehir’deki demiryolları atölyesinde sıfırdan otomobil üretebilmişse, devrim otomobili, anadol otomobilini üretebilmişse. Şimdi biz 100. Yılda yapılana itirazım yok, yapandan da Allah razı olsun da bir şey de yerli olsun. İçine binecek adamdan başka yerli hiç bir şey yok. Halbuki bu Ülke’ de 1960’ larda  Güney Kore ile yola çıktığımızda Türkiye Devrim Otomobilini ürettiğinde Güney Kore’de otomobil yok. Bugün Güney Kore’nin Dünya yollarında 3 – 4 otomobil markası var. Biz işte Türkiye’nin otomobili, girişim grubundan TOGG üretiyoruz. Bu bizim bu anlayışla nereye geldiğimizin göstergesi. Bu Cumhuriyet kurulduğunda okur yazar oranı söylediğim düzeyde, İstanbul’da biraz basın var. Hakimiyeti Milliye Gazetesi, Cumhuriyet Gazetesi, Akşam Gazetesi sonra TV ler bilmem neler. Ne diyor Mustafa Kemal ; Basın özgürlüğünden doğacak mahsurların giderilmesindeki yegane yöntem yine basın özgürlüğüdür. E basın özgürlüğü yok. Bilimsel özgürlük yok. Üniversiteler özerk değil arkadaşlar. Türkiye bir üniversite çöplüğüne döndü. Ben 1973 yılında mezun oldum. İstanbul Tıp Fakültesi’nden. Türkiye’de 5 üniversite vardı. Şimdi 200 üniversite var bilim yok. Biz diploma üretim merkezleri kurduk. Bilim üreten merkezler olmaktan çıktı üniversiteler. Ortalama bir Avrupa Ülke’sinin nüfusu kadar sadece ilköğretimde öğrencimiz var bizim. 18 milyon. Şimdi okullarda değerler eğitimi altında imamlar ders veriyor. Köy okullarından öğretmenler çekildi, bütün köylerimiz öğretmensiz bırakıldı. Halbuki bu Cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyet hangi yolla kurulduysa, karşı devrim o yolla yıkmaya çalışıyor. Cumhuriyet bir eğitim devrimi ile bir kadın devrimi ile kuruldu. Şimdi aynı şekilde eğitim darp edilerek ve kadın yeniden ikinci sınıf yurttaş yapılarak yıkılmaya çalışılıyor. O bakımdan 100. Yılında biz kutlanacak olmaktan çok yeniden kazanılacak bir Cumhuriyet ile karşı karşıyayız. Biz Atatürkçü Düşünce Derneği olarak 23 Nisan 2022 ’ de Ankara’da bir büyük Ankara buluşması yaptık bir manifesto yayınladık. Konu Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’dir. Arkadaşlar bu bir siyaset değil.  Türkiye yeniden Atatürk Cumhuriyetine dönsün demek, 1930’lara dönelim, 1920’lere dönelim demek değil. Elbette Dünya 1920-30 ların Dünya’sı değil. Ama devir değişti diye suyun kaynama derecesi değişmiyor. Bazı doğrular var. Biz o doğruları alalım. Örneğin laik bilimsel eğitim. Kesinlikle ihtiyaç. Özerk üniversiteler. Millete ait bir ordu. Parti ordusu, parti polisi, parti devleti sonu hüsran olan ve tarih boyunca hiç kimseye hayır getirmemiş, çok talihsiz girişimlerdir. Özgür bir basın. Başka. Yeniden ulusal kaynaklara dayanan ve yeniden üretim ekonomisine dönmüş bir sanayi ülkesi. Bakın bilişim çağı geliyor, geldi. Şuanda Dünya’da 4. Devrim yaşanıyor ilk 3ünü kaçırmışız, 4.yü ucundan yakalamışız sanayi devrimini. Artık bilişim devrine geçtik. Ama bizim ekonomimizin tamamı dışa bağlı. Enerji dışa bağlı. Öyle bir ihracat durumumuz var ki ithalat yapmadan ihracat yapamıyoruz. Ve bugün cari açığımız korkunç boyutta. Şimdi bütün bunları felaket senaryosu yapmak için söylemiyorum, bir şey gösteriyor ki böyle devam edemez. O nedenle Yeniden Atatürk Cumhuriyeti. O nedenle yeniden Atatürk’ün akıl ve bilim yolu. O nedenle yeniden bu milletin bu vatanın evlatlarına güvenmek.  Yeniden bu vatanın yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sahiplenecek bir Devlet anlayışı. Yeniden namusla yönetilen bir Devlet. Zamanında Atatürk duyuyor ki Maraş millet vekili Muhittin Bey bir Fransız bir İngiliz silah şirketinin temsilciliğini almış. O sırada da Milli Savunma Bakanlığı ihale açıyor. Bir gece otururken kalkın diyor Muhittin Bey’e bir ziyarete gidelim. Gidiyorlar oturuyorlar tabi Kılıç Ali de yanında. Mustafa Kemal soruyor ; Muhittin Bey işler nasıl?  Sağolun Paşam sayenizde herşey yolunda diyor. Ne demek diyor Mustafa Kemal ben ne yaptım ki nasıl benim sayemde? Muhittin Bey ; vatanı kurtardınız gibi beylik laflar ediyor. Ne iş yaparsın sen diyor Mustafa Kemal. Ben diyor 1-2 şirkette komisyonculuk yaparım. Hangi şirketler? Şu şirketler. Ne iş yapar bu şirketler ne alıyorsun sen bu işten der Mustafa Kemal. Bazen %2 bazen %3 Paşam der Muhittin Bey. Mustafa Kemal hadi kalkın beyler der ve yolda, söyleyin bu adama ihale peşinde koşan adamdan Milletvekili olmaz derhal yarın istifasını yolla.  İstifa mektubunu kabul etmiyor, yavere bırakıp gidiyor. O iki şirket Mustafa Kemal yaşadığı sürece bir daha ömrü boyunca hiçbir ihaleye giremiyor. Devlet böyle yönetildiği zaman sevilir arkadaşlar. O zaman işte sermaye de birikiyor, sanayileşme de oluyor, üretim de oluyor. Buğday yokken ekmeklik buğdayın oluyor, çocuğun altına saracak bezin yokken Dünya’nın en önemli tekstil sanayini kurabiliyorsun. Otomotiv sanayini kurabiliyorsun. Hepsi oluyor.

 Demek ki ihtiyaç bu. Bunu yapabilir miyiz evet yapabiliriz. Mümkün müdür? Kesinlikle mümkündür. Ve bu millete kesinlikle güvenmek gerekir. Şunu ömrümce buna inandığım için söylüyorum, bu millete güvenmekten asla vazgeçmemek gerekir. Çünkü bu Türk Milleti hakikaten o kadar büyük zorlukları aşmayı başarmıştır ki, bu zorlukları da kesinlikle aşacaktır. Ve ben bu Ülkeyi yönetenler dahil, şu ya da bu parti ayırt etmeden söylüyorum. Bu ülkeyi yöneten herkesin bir gün bu yola geleceğine inanıyorum. Herkes bir gün kesinlikle Atatürk’ü anlayacak, Atatürk’ün yolundan gidecek. Bakın Atatürk’e ayyaş diyenler, Ayasofya’da ellerinde kılıç kafir diyenler falan. Türkiye son yıllarda Suriye politikası, Mısır politikası ve Libya politikası ile o kadar büyük yanlışlar yaptı ki. Ukrayna – Rusya savaşında uygulanan politikaya bakın. Bu Mustafa Kemal’in aktif tarafsızlık politikasıdır. Türkiye ne Ukrayna’nın yanında oldu, ne Rusya’nın yanında oldu. Amerika’yla da görüşebiliyor, Avrupa Birliği ile de görüşebiliyor. Demek ki istenince yapılabiliyormuş. Demek ki Suriye’ye bizim balıklama dalıp, Emevii camiinde namaz kılmak için koşturmamız gerekmiyormuş. Bakın 5 milyon Suriyeli var başımızda. O bakımdan şunu özellikle söylemek istiyorum. Bugün Yeniden Atatürk Cumhuriyeti derken bu millete çok inanarak söylüyorum. Bu millet 600 yıllık Osmanlı hanedanının halife padişahının peşinde değil Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’in peşinde koştuğu gibi bugün de doğru politikaları ve doğru önderliği bulacaktır, görecektir. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı zaman sahip olduğundan çok daha güçlü bir Ülkemiz var. Çok daha iyi yetişmiş bir insan kaynağımız var. Belki tek eksiğimiz Devlet’in mayasındaki namus ile Kemalist Devrimci önderlik. O Kemalist Devrimci önderliği milletimizle buluşturabildiğimiz zaman inanın bunu kim yaparsa yapsın hangi siyasi parti yaparsa yapsın hiç önemli değil, Türkiye’nin önü açıktır. Ben aydınlık yarınlara çok inanıyorum. Tıpkı Fenerbahçe’nin bu seneki aydınlık yarınlarına inandığım gibi. Sizleri saygıyla selamlarken bir şeyi daha gerçekten belirtmek istiyorum. Cumhuriyet, kadın devrimidir dedim ya bu ülkenin kadınları Dünya’da bir benzeri daha olmayan bir kadın nüfusudur. Laf olsun diye söylediğim bir laf değil, Mustafa Kemal de laf olsun diye yapmadı. Bakın Dünya’da kadın taburları olan ve kadın taburlarını kadınların yönettiği bir başka ordu yoktur. Onun için Cumhuriyet çok değerlidir. Yeniden Atatürk Cumhuriyeti dediğimiz zaman yeniden kadınlarımızla yeniden çocuklarımızla yeniden bu ülkenin hayırlı evlatlarıyla yeniden gözünü ufka dikmiş ve ilerleyen bir Türkiye’yi bekliyoruz, umuyoruz. Bunu mutlaka elde edeceğiz, hiç kuşku duymuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyetimizin 99. Yılını kutluyorum. Sağ olun var olun.