img-fluid

FENERBAHÇE SK

Mustafa Kemal’in Çanakkale’de askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir, başka komutanlar hâkim olabilir" dediği, zafer kazandıran unutulmaz haykırışı; dağlar, ovalar, işgal altındaki şehirler, kasabalar ve köylerde, bir komut gibi çınlıyordu hâlâ. 

Bazı cephelerde nal sesleri ortalığı kaplıyor, toplar atılıyor, yer, gök “Allah, Allah!” nidalarıyla yankılanıyordu. 
Askeri dehasının madalyalarla taltif edildiği Çanakkale Savaşı’ndan sonra cepheden cepheye koşmaya devam edecek olan Mustafa Kemal, bir iki günlüğüne İstanbul’a gelmişti.

1918 yılının Mayıs ayı…
Yıldırım Orduları Komutanlığına terfi eden Mustafa Kemal’i yeni bir cephe beklemekteydi:
Filistin…
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Filistin’e gitmeden önce Fenerbahçe Kulübü'nü ziyaret etmek istemişti. 

3 Mayıs günü, öğleden hemen sonra Moda'dan Kuşdili'ne giden yolda iki kişi yürümekteydi. 
Bunlardan biri sivil kıyafetli Anafartalar Kahramanı Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa, diğeri  ise; Osmanlı Meclis-i Mebusanı 2. Dönem Saruhan Mebusu, İttihat ve Terakki Partisi Genel Sekreteri ve Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Sabri Toprak’tı. (Mehmet Sabri Bey)  
Mehmet Sabri Bey, İttihat ve Terakki Fırkası’nda Başkatip olarak göreve başlamasının üzerine, Kadıköy’ün Moda semtine yerleşmiş, Fenerbahçe’nin sportif faaliyetleri kendisini etkilemiş ve futbola da bu nedenle ilgi duymuştu. Ardından, Fenerbahçe’ye üye olmuştu.

1914 yılı sonlarında Hamit Hüsnü Kayacan’ın görevi bırakmasıyla Fenerbahçe Kulübü Başkanlığını devralan Mehmet Sabri Bey, düşman ganimeti olan ‘Belkıs Kotrası’ ve birkaç futa ile, bir araba dolusu spor malzemesini Fenerbahçe’ye tahsis etmişti.

Mehmet Sabri Bey, Fenerbahçe’ye I. Dünya Savaşı yıllarında büyük hizmetlerde bulunmuştu. Özellikle İttihat ve Terakki Fırkası’nın kapanmasının ardından, partinin kütüphanesinin tamamını Fenerbahçe’ye vermişti.

Fenerbahçe ilk yıllarında, 1910 yılına kadar, sadece futbol branşında faaliyet gösterdi. 
1910’da, Kuşdili Kulübü’nün bünyesine katılımıyla Fenerbahçe; kürek, avcılık, kriket ve tenis sporlarında da faaliyet göstermeye başladı.

Kadrosunu gençlerle güçlendiren Fenerbahçe, 1911 – 1912 liginde hiç yenilmeden şampiyon oldu. 
Bu şampiyonluk, Kulübün itibarını bir anda yükseltti, olanaklarını çoğalttı. Altıyol’da Kulüp lokali kiralandı, lokalin açılışı ile üye sayısı arttı.

Herhangi bir dernek statüsü 1909’a kadar yoktu. Kimse üye olamıyordu.

Türk Futbolunun Kuruluş yılı: 1901
Tüm tehlikeleri göze alan deniz öğrencisi Fuat Hüsnü, eski hariciyecilerden Reşat Danyal ve Mehmet Ali’yle 1901 yılında devrin hafiye ve jurnalcilerinin dikkatlerinden kaçmak için Black Stockings FC (Siyah Çoraplar) Futbol Kulübünü kurdular. 
Fakat siyah çorap ve kırmızı üst formaları ile Türk gençlerinin oluşturduğu bu futbol topluluğu, daha ilk maçlarında hafiyelerin baskınına uğramaya başladı.

Futbol, ilk dönemlerinde belli bir kuralı olmadan oynanan bir oyundu. Oyuncu sayısı sınırlaması yoktu ve iki köy halkı birbiriyle tarlalarda, meydanlarda kafa göz kırarak mücadele ederdi. 19. yüzyılda Londra'da futbolun ilk kuralları belirlendi. Böylece futbola İngiliz damgası vuruldu.

Türkiye'de futbol, 19. yüzyılın son çeyreğinde, ülkemizde yaşayan yabancıların öncülüğünde oynanmaya başlandı. Öncelikle İzmir ve Selanik gibi şehirlerde oynanıyordu. 1880'lerin sonuna doğru buna İstanbul da dahil oldu. Futbolun İstanbul'da ilk oynandığı yer; Kadıköy'de bugünkü Fenerbahçe Stadyumu’nun yan tarafında, Salı Pazarı'nın kurulduğu Kuşdili Çayırı  idi. Yabancılar ve gayrimüslim Osmanlı vatandaşları hafta sonları ailece Kuşdili Çayırı’na veya İstanbul'un mesire yerlerine gidiyor, hem eğleniyor hem de çayırda futbol oynuyorlardı. Ancak futbol oynamak için kalabalıklar bir araya geldiği için müsabakalar, zaptiyenin sıkı takibi altındaydı. Osmanlı güvenlik görevlileri futbol oynayanları raporla merkeze bildiriyorlardı.

1897'de Kadıköy'de, İngiliz ve Rumlardan oluşan "Football Association”kulübü” kuruldu. Futbolun Türkiye'deki ilk günlerinde Türkler sahada fazla görünmüyordu.

Reşat Danyal, Fuat Hüsnü ve arkadaşları, kulüplerine İngilizce isim koyarak, resmi takibattan kurtulmayı ummuşlardı. Kurucular arasında yer alan Fuat Hüsnü, o dönemdeki faaliyetlerini şöyle anlatır: "Siyah Çoraplar Kulübü'nün hayat ve faaliyeti pek kısa ve sönük geçti. Kulübün binası olmadığı için kulüp üyesi Hurşit Ağa'nın kahvesinde oturulurdu. Malzeme diye de bir şey yoktu. Yalnız bir top ile Papazın Çayırı’nda devamlı şekilde antrenman yapılırdı. Kulübün Başkanı Reşat Danyal Bey, elinde düdük, bildiği kadarını öğretmeye çalışır, fazlasını da oyuncular antrenmanda kendi yetenekleri ile öğrenmeye çabalarlardı. Kaptan Mehmet Ali Bey ince sesiyle; "Çarp…", "Devir…" gibi sözlerle oyuncuları uyarırdı. Çarpmanın ve devirmenin yolunu bilmeyen oyuncular, itişe kakışa çamur içine yuvarlanırlardı.”

Black Stockings, bir süre sonra dağıldı. Ancak Türklerin içindeki futbol aşkı sönmemişti. 

Aradan geçen birkaç yıl içinde aynı gençler, yeni katılanlarla birlikte Kurbağalıdere Köprüsü’nün yakınındaki Hurşit Ağa’nın kahvehanesinde toplanarak ve bu kez isim de değiştirerek, ‘Kadıköy Futbol Kulübü’ adını taşıyan yeni bir takımı daha kurabilmenin çalışmalarını yapıyorlardı. 

1902 yılında Kulübü kurmayı başardılar. Fakat günlük Fransızca yayımlanan Servet Gazetesi bu haberi hafiyelere sızdırmış ve durum II. Abdülhamit’in kulağına gitmişti. Böylece bir kez daha Kadıköylü gençlerin kurduğu futbol takımı dağıtılıyordu.

Takvim yaprakları 1907 yılını gösterirken, II. Abdülhamit döneminin son günleri yaşanıyordu. Saltanatının sonuna gelmekte olan II. Abdülhamit'in baskı rejimi her alanda azalmıştı. Bu azalma futbola da yansımıştı. Artık Türk gençleri de açıktan futbol oynayabiliyorlardı.

Bu durumdan yararlanan Kadıköylü gençlerden, Hariciye Nazırı Asım ve Server Paşa’ların torunu, Londra Sefareti Başkâtibi Nuri Bey’in oğlu Ziya Bey ile, Harekât Ordusu Feriki Şevki Paşa’nın oğlu Ayetullah Bey ve ünlü edebiyatçı Sami Paşazade Sezai Bey’in yeğeni Enver Necip (Okaner) Bey, Necip Bey’in Moda Başpınar sokak 3 numaralı evinde buluşarak kuracakları kulüp konusunda fikir yürütüyorlardı. 

Görüşmeler sonucunda maddi destek sağlayan dönemin zenginlerinden Saint Joseph mezunu Mühendis Nurizade Ziya Bey’e kulübün Kurucu Başkanlık, Osmanlı Bankası memurlarından Ayetullah Bey’e kâtiplik, Bahriye Subayı Necip Bey’e de kaptanlık ve veznedarlık görevi verildi. Yine görüşmede varılan fikir birliği ile, kuracakları kulübün adını, oturdukları semtten esinlenerek Fenerbahçe yapacaklar, amblemlerini Fenerbahçe Burnu’ndaki ışık saçan fenerden, formalarındaki renkleri ise Fener Bahçesi’ndeki papatyaların temizlik ve saflık sembolü olan beyaz ve sarı renklerinden alacaklardı. Böylece Nurizade Ziya Bey, Ayetullah Bey ve Necip Bey ve Saint Joseph Lisesi Türkçe Öğretmeni Enver Bey 1907 yılında Fenerbahçe Kulübünü kurdular. 
(Fenerbahçe Müzesi’nde bu üç ismin Moda, Başpınar Sokak, 3 numaralı evde Kulübün kuruluşunu temsil eden bal mumundan yapılma heykelleri sergileniyor.)
            
Kulüp kısa sürede semtteki gençlerden bir kadro oluşturmayı başardı.1908 yılında İkinci Meşrutiyet’in ilanı ile gelen dernek kurma serbestliği İstanbul’da birçok Türk kulübünün kurulmasına vesile oldu. Kulüp sayısındaki bu artış, İstanbul’da yeni bir ligin kurulması ihtiyacını doğurdu. Bu nedenle de o dönemlerde ülkede resmi tatil günü olan Cuma günleri oynanacak bir lig olan, “Cuma Ligi” kuruldu.

Fenerbahçe kuruluşundan sonra yaptığı ilk maçlardan başarılı sonuçlar aldı. 
Nitekim 1908 Temmuz'unda Pera ile yaptığı maçta  8 gol atmıştı. Bu konuyla ilgili olarak Sabah Gazetesi'nin haberi şöyleydi:
“Dünkü Pazar günü Kadıköy'de Papaz Çayırı'nda saat dokuz buçukta Fenerbahçe Futbol Kulübü ile Pera Kulübü arasında bir karşılaşma oynanmıştır. Her iki tarafta on birer müsabık bulunmakta idi. Karşılaşma bir buçuk saat devam etmiş ve sekiz gol yapmaya muvaffak olan Fenerbahçe Kulübü'nün muvaffakiyetiyle neticelenmiştir.” 

Fenerbahçemiz, 1909-1910 sezonuyla birlikte de İstanbul Futbol Ligi'ne katıldı. İlk şampiyonluğunu 1911-1912 sezonunda kazandı. Sultan II. Abdülhamit zamanında Dernekler Kanunu olmadığı için kurulan spor kulüplerinin hiçbir resmî kaydı yoktu. Cemiyetler (Dernekler) Kanunu İkinci Meşrutiyet'ten sonra, 16 Ağustos 1909'da çıkarıldı.

Bu tarihten sonra birçok dernek kuruldu ve daha öncekiler de tescil edilerek, resmi kayıtlara geçti.

Bu kayıtlar günümüzde Osmanlı Arşivi’nde   yer almaktadır. 

Kulübümüz, kuruluşunda sarı-beyaz olan renklerini 1909 sonbaharında sarı-laciverte çevirdi.

Fenerbahçe–Galatasaray kulüpleri arasındaki ezeli rekabet ise, ilk defa, 17 Ocak 1909 tarihinde Galatasaray Lisesi öğrencilerinin takımı ile yeni kurulmuş bir semt takımı maçı şeklinde başladı. 
Bu tarihten itibaren de o dönemlerdeki İstanbul şampiyonlukları, genelde bu iki Türk takımı arasında paylaşıldı.
 
1910 yılında futbolcu solaçık Hikmet’in çizdiği amblem herkesin beğenisini kazandı ve kabul edildi.
Kulübümüzün kuruluş günü olarak ise; Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ziyaret tarihi olan 3 Mayıs kabul gördü.

Kulübün amacı, kuruluş tüzüğünün 2. ve 3. maddelerinde şu şekilde belirtilmişti: “Kulübün takip ettiği amaç: Memlekette bedenî ve fikrî terbiyenin yayılmasını sağlamak, vatan gençlerini hayat mücadelesine, vatanın korunmasına, zorluklara sıkıntılara ve askerî seferberliklere hazırlamaktır.
Kulüp, özellikle askerî beden eğitimlerinin yapılması, millî oyunların yaygınlaştırılması ve disiplinli bir hâlde geliştirilmesiyle uğraşacak, kaybolan tecrübelerin kazanılmasına uygun amatör şubelerin kurulması ve açılmasına çalışacaktır.”

Yeri: Kadıköy Kuşdili Çayırı. Kuruluş tarihi: 1907.
Yönetim Kurulu: Başkan: Hamid Hüsnü Bey. 
Reisi: Fuad. 
Genel kaptan: Galip. 
Muhasebeci: Hakkı. 
Genel sekreter: Hüseyin Hüsnü.
(Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Dh. Eum.6. Şube, nr. 53/78, s. 3)

Ancak şu ana kadar Osmanlı Arşivi'nde sadece Fenerbahçe'nin tescil belgesi bulunabilmiştir. Yukarıda bahsi geçen belge, üç büyük futbol kulübümüz hakkında, şu ana kadar bulunmuş ilk resmî Osmanlı belgesidir. 

Fenerbahçe Kulübü'nün tescil edildiği dönemde Başkanlığı Hamid Hüsnü Bey yürütüyordu. Hamid Hüsnü Bey, İttihat ve Terakki'nin önde gelen liderlerinden ve ileride Fenerbahçe Başkanlığını yapacak olan Dr. Nazım Bey'in sağ koluydu.
Bahriye Amirali Hüseyin Hüsnü Paşa'nın iki oğlundan biri olup, kardeşi de ilk Türk futbolcularından Fuad Hüsnü Bey'dir. 1912'de Fenerbahçe'ye Başkan olmuştu.
O yıllarda Balkan Savaşı'nın da etkisiyle Türk milliyetçiliği ülküsü hâkim bir fikir olarak yaygınlaşıyordu.

İttihat ve Terakki iktidarı da Osmanlıcılıktan Türk milliyetçiliği fikrine daha fazla yaklaşmıştı. Nitekim bu yıllarda düzenlenmeye başlanan ‘Ergenekon Şenlikleri’ vesilesi ile gençlere Türk milliyetçiliği ve vatanseverlik fikri aşılanıyordu. Şenlikler kapsamında jimnastikten atletizme, güreşten bisiklet yarışlarına kadar birçok sportif gösteri yapılıyor, gençlere sağlam bir beyin yanında, sağlam bir vücuda sahip olmanın gerekliliği öğretiliyordu. Nitekim o dönemin ifadesiyle idmancılık ile vatanseverliğin aynı potada düşünülmesinin bir göstergesi olarak Çanakkale Savaşı başladığında sporcular bile gönüllü olarak cepheye koşacaklardı. İşte bu Mustafa Kemal’i çok duygulandırmıştı. Fenerbahçe Kulübüne gitme isteği de bir teşekkür ziyareti anlamını taşıyordu. 

Gazi Mustafa Kemal Paşa, bu duygularla Fenerbahçemizi ziyarete gidiyordu.

Çanakkale'de düşmana geçit vermeyerek ünlenmiş artık herkes tarafından tanınan Yıldırım Orduları Komutanı, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa’nın ziyarete geleceğini Fenerbahçe Başkanı Sabri Bey önceden bildirdiği için Fenerbahçeliler onu heyecanla beklemekteydi. Bu ziyaret, onlar için hayatlarının en büyük onurlarından biriydi .

(Büyük Komutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın attığı her adım, her Türk için büyük onurdur. Hem Türk, hem de Fenerbahçeli olarak Gazi Paşa'nın Fenerbahçe Kulübüne göstermiş olduğu alaka, 100 yıl sonra bile her Türkü ve Fenerbahçeliyi mutlu etmekte ve gururlandırmaktadır. )

Değerli Başkanımız Ali Koç Beyin de dediği gibi;
"Fenerbahçe Türkiye Cumhuriyeti’dir, Fenerbahçe bir spor kulübünden daha da fazlasıdır. Fenerbahçe, Atatürk’tür. Önemli olan Atatürk'ün hangi takımı tuttuğu değil, hangi takımın Atatürk’ün izinden gittiğidir. Fenerbahçe demek çağdaşlıktır, modernliktir. Anadolu’ya indiği zaman bereket getirmektir. Ezber bozandır. Fenerbahçelilik coşkudur, sadakattir, iyi günde ve kötü günde yanında olmaktır, cesur ve cömert olmaktır. 
Bu ülke yeniden medeniyet yoluna girecekse bunda Fenerbahçe’nin de payı büyük olacak.”
 
Büyük an gelmişti. 
Mustafa Kemal, açık mavi gözleriyle gülümseyerek, altın saçlarını arkaya doğru parmaklarıyla tarayarak Fenerbahçe lokalinden içeri girdi, önce yorgunluk kahvesi içildi, ardından da Hamit Hüsnü ve Elkatipzade Mustafa Beyler ile birlikte lokalin ikinci katında, kupaların olduğu bölüm gezildi.
Mustafa Kemal Paşa, hatıra defterine yazdığı satırlar şöyleydi:

 “Fenerbahçe Kulübünün her tarafta beğenilip değer verilen, ortaya çıkmış eser ve çalışmalarını duymuş ve bu kulübü ziyaret edip bu işte emeği, yardımı olanları tebrik etmeyi görev edinmiştim. Bu görev ancak bugün yerine getirilebilmiştir. Takdir ettiğimi ve kutladığımı buraya kaydetmekle övünüyorum.”

3.5.1918 
Ordu Komutanı 
MUSTAFA KEMAL

İşte o amansız düşman işgalinin, o korkunç savaşın, yıkımın, acının içinde, muazzam bir varoluş ve kahramanlık destanı yaratan, Türk ulusunu yok olmaktan kurtaran, Türkiye Cumhuriyetini kuran Büyük Önder, Kurtarıcı Kumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 3 Mayıs” taki ziyareti, Fenerbahçe Spor kulübünün kuruluş tarihini belirleyecek kadar etki bıraktı. 

Artık Fenerbahçemizin kuruluş tarihi 3 MAYIS 1907 olarak anılacaktı.