30 Ağustos 2023 Zafer Bayramı; Sn. İlker Başbuğ'un Konuşması

Son Güncellenme Tarihi: 30 Ağustos 2023 Çarşamba 08:15

Yüksek Divan Kurulu Başkanlık Divanımızın 24.05.2022 tarih 2 no’lu kararı ile kutlanmasına karar verilen 30 Ağustos Zafer Bayramı ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarından, 2023 yılı Zafer Bayramı etkinliği 30 Ağustos 2023 Çarşamba günü saat 15:00’ da Faruk Ilgaz Tesislerimizde Sayın İlker Başbuğ’un katılımıyla gerçekleşmiştir. 

 SAYIN İLKER BAŞBUĞ’UN KONUŞMASI

“Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu Başkanı Sayın Uğur Dündar, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Sayın Ali Koç ve değerli dinleyiciler. Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. 

1957 yılında sonbahar kuleli askeri lisesine girdim. 1957 yılı Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli üniformasını giydiğimin başlangıcı. O dönemler bütün zorluklara rağmen çok güzeldi. Bu şerefli üniformayı 53 sene taşıdım. Biraz da rekordur hemen hemen. 2010 da emekli oldum. Bu 53 yıl üniforma ile 30 Ağustos törenlerine öğrenci olarak, subay olarak, komutan olarak çeşitli yerlerde katıldım. 30 Ağustos Zafer Bayramı özellikle Türk askeri için, Türk subayı için çok özel ve anlamlı bir gün. Çünkü 30 Ağustos Türk Silahlı Kuvvetlerinin günü. Zaferi kazanıyorsunuz ve ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk aslında 30 Ağustos zaferini TSK ‘ya veriyor. 53 yıl inanın bu bayramı çeşitli yerlerde, çeşitli duygularla kutladık. 

Bugün de benim için hakikaten anlamlı. Emekli olduktan belki yıllar sonra yine 30 Ağustos’u burada gerçekten Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu’nun hazırladığı böyle bir törende sizlerle beraber anmak ve kutlamak gerçekten benim için çok büyük bir onur ve farklılık bu nedenle Yüksek Divan Kurulu Başkanımız ve Kulüp Başkanımıza bu fırsatı bana verdikleri için çok teşekkür ediyorum.

Tabii 30 Ağustos deyince bir başkahramanı var. Mustafa Kemal Atatürk. Zaten Genel Kurmay Başkanı olduğum sürece isim de biraz da bana ait onu da söylemek durumundayım hep ben onu anarken Ebedi Başkomutanımız olarak isimlendirdim. Çünkü hakikaten bizim için Ebedi Başkomutan. Bugün de yarın da her zaman. Çünkü onun yerini hiçbir zaman hiçbir şey dolduramaz mümkün değil. Tabii Mustafa Kemal Atatürk’ün Fenerbahçe ile olan ilişkisi de bizim için gurur kaynağı elbette. 10 Ağustos 1928 de bir FB - GS maçına geliyor. Maç 3-3 bitiyor. Maçtan sonra konuşmak istiyor. Üç Galatasaraylı iki de Fenerbahçeli çağırın diyor. Geliyorlar ve diyor ki burada 3 e 3üz çünkü ben de Fenerbahçeliyim. Ayrıca yine bildiğiniz gibi Mustafa Kemal 03 Mayıs 1918 de Fenerbahçe Spor Kulübüne geliyor ve ziyaret ediyor. Ve hatıra defterine şöyle yazmış. Tabi ben biraz sadeleştirerek size ifade etmek isterim. Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafta bilinen ve takdir edilen vazife aşkını işitmiş birisi olarak bu kulübü ziyaret etmek ve bir şeyler yapmak isteyenleri tebrik etmek istedim. İşte bu vazifenin yerine getirilmesi ancak bugün olabildi. Bu vesile ile takdir ve tebriklerimi kaydederim diye yazmış. Sonra bir rahatsızlık geçirecek ve bildiğiniz gibi Almanya’ya tedaviye gidecek.

Bugün aslında meydan muharebesinin 101. Yılını kutluyoruz. 26 Ağustosa gidersek büyük taarruzun başlangıcı. 1922. Daha iyi anlayabilmek için biraz daha geriye sarmak lazım.  Sakarya meydan muharebesine gideceksiniz. Çünkü oradaki kazanılan zaferler büyük taarruzun arasında 1 yıl var. Daha doğrusu Sakarya’yı tam anlamadan büyük taarruzu anlayamayız. Sakarya olmasaydı büyük taarruz olmazdı. Mustafa Kemal de hep derdi ki büyük taarruz, Sakarya meydan muharebesinin ikinci safhasıdır.

Askerlikte savaşta tabi bir Komutan çeşitli askeri durumlarla karşı karşıya kalabilir. Aslında bir askerin bir komutan, liderin gerçekten nitelik ve vasıflarını ortaya koyan askeri harekat tipi nedir diye sorsam ne dersiniz? Mesela futbolda da taarruz. Hücum futbolu deriz taarruz. Savunma futbolu deriz onun karşılığı da aslında savunma. Şimdi savunma harekatı dediğiniz zaman aslında şu. Savunuyorsunuz fakat fırsat buldukça da karşı taarruzlarla düşmanı yıpratmaya çalışıyorsunuz. Ama askeri harekatta bir de üçüncüsü var. Geri harekat. En zor olan konu askerlikte geri harekat. Tarihi incelerseniz çok komutan çıkmıyor başarı ile bunu yapabilen. Ama taarruz eden çok iyi taarruz edenler var. Kaybediyorsunuz bir noktada gerektiği zaman. Geri harekat inanın çok zor. Bunun zorluğunu bakın Mustafa Kemal kendisi nasıl ifade etmiş. İsterseniz bu işin zorluğunu kendi ifadeleriyle dinleyelim.

Diyor ki, Komutanların en büyük cesareti sorumluluktan korkmamalarıdır. Namuslu ve şeref sahibi bir komutan için ölüm hiçbir zaman hatıra gelmez. Onu düşündüren alacağı kararın isabetliliği veya isabetsizliğidir. Tam tersine geri çekilme manevrası için Komutan’da çok büyük bir karar isabeti, görüş sağlamlığı lazım. Bizim ordumuzu felaketlere sevk eden çoğunlukla geri çekilme manevrası için azim ve karar sahibi Komutanlarımızın yokluğu olmuştur. Üstün düşman taarruzu karşısında çoğunlukla Komutanlar askerin kendi kendine mevzilerini terk ettikleri zamanlara kadar karar vermekten çekinirler. Ve sonra da geri çekilmeyi bir kabahat ederek askeri suçlarlar.   

Mustafa Kemal istiklal savaşımızda biz daha yunanlarla Eskişehir Kütahya hattında çatışırken Mustafa Kemal 18 Temmuz’da geri çekilme kararı alıyor. Hiç tereddütsüz. Tek başınadır. Bu kararı zaten ondan başka kimse alamaz. Mümkün değil. Tarihi belgeler de bunu göstermiyor zaten. Bakın Eskişehir’de bizim Türk askerinin kontrolündeyken orduyu Eskişehir’den alacak, Sakarya nehrinin doğusuna çekecek. Yani 200 km. Bu ne demek biliyor musunuz. Ama o andaki durum onu gerektiriyor. Çünkü o anda bulunduğu hatta devam etse Türk Ordusu belki de imha olacak. Atatürk bunu görmüş. İsmet Paşa’ya 18 Temmuz’da bunu söylediği zaman İsmet Paşa tereddüt eder. Nasıl anlatırız bunu der. Meclis var çünkü. Birinci meclis. 103 senelik bir meclis var. En zor meclis. Böyle bir zor bir meclis hiçbir zaman olmadı. Fakat bir ortak hedef var. O da Ülke’nin işgalden kurtarılması. Ona verdiği cevap şu. Evet İsmet doğru söylüyorsun. Bu hareket tarzımızın en büyük sakıncası Eskişehir’i bırakacağız, çok büyük araziyi terk edeceğiz. Kamuoyunda büyük tepki göreceğiz fakat askerliğin icabı bu. Başkomutan olarak ben bu kararı veriyorum. Sen meclis ve kamuoyundaki muhalefetle başa çıkmayı bana bırak. Sen askerliğin icabı olan bu geri harekatı başarıyla yap gerisini ben göğüslerim diyor. Yaklaşık 1 ay süren yolculuktan sonra Türk Ordusu Sakarya nehrinin doğusuna geliyor. Sakarya konusunu isterseniz bu kadarla bırakalım. Büyük taarruza gelelim. Sakarya gerçekten her şeyin başlangıcıdır.
Tabi Sakarya meydan muharebesi sonucunda ortaya çok önemli sonuçlar çıkıyor. Sovyetlerle Kars anlaşmasını imzalıyoruz. Fransızlarla Ankara anlaşmasını imzalıyoruz. Daha bazı şeyler var. Fakat Sakarya meydan muhaberesinde kazanılan zafer sonucunda ortaya çok müthiş bir olay çıkıyor aslında. Türk toplumu bu zafer sonucunda biz bu Anadolu’yu işgalden kurtarabiliriz umudunu kazanıyor. Toplumun Mustafa Kemal Atatürk’e duyduğu güvenin tepeye gelmesini sağlıyor. 

Sakarya ile Büyük Taarruz arasında Mustafa Kemal neden 1 yıl bekledi. Çünkü tam olarak hazırlandı. Çünkü artık kesin sonuçlu bir muharebeye girecek. Çünkü Sakarya’da verilen zarar 100bin de 30 bin askerdir. 
Sakarya ve Büyük Taarruz arasındaki 1 yıllık süreçte bakalım mecliste neler oluyor. Mart ayına gelmişiz artık. 1 Mart 1922 mecliste büyük tartışmalar var.
Bunu Atatürk şöyle değerlendiriyor;
“Diyorlar ki, Sakarya’dan sonra aylar geçtiği halde ordu niçin taarruz etmiyor. Mutlaka taarruz etmelidir. Hiç olmazsa sınırlı, belli bir cephede taarruz yapmalıdır ki ordumuzun taarruz kabiliyeti olup olmadığı anlaşılsın.” Bu düşüncelere direndim diyor. 
“Maksadımız, tamamen hazırlığımızı tamamlayarak genel ve neticeli bir taarruz yapmak olduğu için hemen taarruz fikrini desteklemezdik. Bundan da fayda görmezdik. Ordumuzun kararı taarruzdu fakat bu taarruzu erteliyoruz sebebi hazırlığımızı tamamlayacağız. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten daha fenadır.
Durmamız elbette taarruzdan vazgeçtiğimiz anlamına gelmesin. Arkadaşlar bu son vatan parçasını kurtarırken olsun bari hiç değilse. Hırslarımızdan, hislerimizden vazgeçerek dikkatli olalım.”
Mustafa Kemal bu yaptığı konuşmada bence esasında niye 1 yıl bekleme ihtiyacını duyduğunu net olarak ortaya koymuş. Yaptığı harekette dayandığı 3 temel vasıta var. Her şeyde. Başarısının sırrı da budur aslında. Ben 3 vasıtanın hazırlığının yeterli derecede olduğunu görmek isterim. Birincisi ve önemlisi ve asıl olan doğrudan doğruya milletin kendisidir. Milletin hayat bağımsızlığı için kalbinde, vicdanında ortaya çıkan, gelişen arzu ve emellerin sağlamlığı. Millet bu içten arzusunu ne kadar kuvvetli ortaya koyarsa bu arzu ve emelinin gerçekleşmesi için ne kadar çok azim ve iman gösterirse düşmanlara karşı başarı için o kadar kuvvetli bir vasıtaya sebep olduğumuza inanıyorum. İkinci vasıta Meclis. İkinci vasıta meclisi temsil eden meclisin milli arzuyu ortaya koymakta ve bunun gereklerine inanarak takbikte göstereceği azim ve kahramanlıktır. Meclis ne kadar çok dayanışma ve birlik halinde milli arzuyu gösterirse düşmana karşı o kadar kuvvetli üstünlük vasıtasına sahip oluruz. Üçüncü vasıta ise Türk Ordusu. Üçüncü vasıta milletin silahlı kuvvetlerinden ibaret olup, düşman karşısına toplanmış ordumuzdur. Dolayısıyla Mustafa Kemal dediğim gibi 3 temel unsura dayanacaktır. Her yerde ve her şeyde. Millet, Meclis, Ordu. Onun bütün yaşamı boyunca dayandığı unsurlar bunlar. 

O zaman ben bu konuşmayı şununla sonlandırayım. 6 Mart 1922 ‘de Mustafa Kemal askerleri yerinde görmek için cepheye çıkacak. Mustafa Kemal’in en güzel özelliklerinden bir tanesi not defteri tutmasıdır. Harp okulundan beri önemli olan şeyleri yazıyor. Büyük taarruzu birçok yerden dinlemişsinizdir ama bence bu gezisi esnasındaki tespitleri daha doğrusu askeri birlikleri denetlemesindeki notları. 7 Mart 1922’de not defterine şunu yazmış; 
“Sivrihisar’a vardık. 12.00’de halk ve asker beni karşıladı. 8 Mart Sivrihisar’dan hareket ettik. Bazı birlikleri gördüm. Tümen Komutanı ile harita ve krokiler üzerinde görüştük. Saat 15.30’da Döngel’e geldik. Köylülerle selamlaştık. Düşman mevzilerini uzaktan görüyordum. Subaylarla görüştük. Köylülerle beraber kahve ve çay içtik. Saat 19.00’da Sivrihisar’a geldim. 9 Mart sabahleyin saat 07.00’de kalktım. Biraz kitap okudum. Aziziye geldik. Ordu Komutanı ve İsmet Paşa geldi. Siyasi durum hakkında biraz malumat verdim. Ondan sonra hafıza Kur’an okuttum. Gece rahat ve yeterince uyuyamadım. 1 saat yattım 6 -7 de uyandım. Tekrar yattım. 07.00’de uyandım. Bununla birlikte sağlıkça da çok kötü değilim.” 
Ertesi gün hareket ediyorlar İzmit bölgesine geliyorlar. Hayvanla bir tepeye çıktık diyor 1 saat filan sürdü orada araziyi inceledik diyor. Bir gölgelik çadır kurmuşlar orada yemek yedik diyor. Tam yemek yerken bir rüzgar çıktı çadır kafamıza devrildi diyor. Geriye hareket ettik. Akşam aziziye geldik. Yorgunum. Güneş baya yakmış yüzümü diyor. 1 saat uyudum diyor. Sonra kalkacak. Mustafa Kemal Atatürk’e biz çok şey borçluyuz ve ne yapsak o borcu ödememiz mümkün değil. Bakın 10 Mart 1922 Başkomutan uyumuş kalkmış nerde Döngel bölgesinde, değerli dinleyiciler su yok banyo falan yapamıyor adam. Diyor ki sonra vücudumu sünger ile sildim. Sonra yeterince istirahat ettim. Sonra İsmet, Yakup, Şevki ve Selahattin Paşalar geldi yemek yedik. Sonra hafıza Kur’an okuttum. Saat 22.00’de gittiler notları yazıyorum. Biraz okuduktan sonra yattım. Ertesi gün bir birliği gezdim. Emirleri biraz yanlış anlıyorlardı biraz yanlış hareket ediyorlardı diyor. Tümen diğer tümenler gibi çok fazla acemi alay ve tabur komutanları ile dolu idi diyor.  Geri döndük İsmet gitti. Notları yazdım. Yine kitap okuyacağım. 12 Mart bazı yerleri dolaşıyorlar. Bolvadin’e gitmişler o gün. Ahali ve öğrenciler karşıladı diyor. Bolvadin’de belediye dairesinde doktor beni muayene etti. Kalbimde kesinti var yazmış. Nabızda 1/3 kesilme var. Nasıl ödeyeceğiz borcumuzu. Ödeyemeyiz..

Kalp sıkıntıları var. Orada bir yer hazırlamışlar. Sağ böbreğim de ağrıyordu. Zaten böbrekleri rahatsızdı. Orada yattım. Doktor geldi bütün gece ağrım vardı. 13 Mart yataktayım. 14 Mart ağrılıyım, kilo kaybettim diyor Akşehir’e hareket etmem lazım. Bir taraftan da vazifesini düşünüyor. İyileşinceye kadar teftişe biraz ara verdim sonra 11.00’de çaya geldim. Akşehir’e geldim. İlk defa rahat ettiğini görüyoruz. Çünkü orada İstiklal caddesinde doktor var. Bir oda hazırlamışlar. Rahattı. Banyo hazırlamışlar. Gelir gelmez banyoya girdim ve biraz istirahat ettim. Yaklaşık 8-9 günden beri ilk defa 14 Mart’ta banyo yapma olanağına sahip olduğunu görüyoruz. Yoğurt yedim diyor. Yoğurdu çok sevdiğini biliyoruz. Doktor geldi muayene etti. Kilo kaybı hafiftir, iyidir dedi. 18 Mart dişim ağrıyor. Dişimi çıkarttım diyor. Akşam yemeğini yedik. Sonra biraz toparlandı. Sonra bir hafıza kur’an okuttum. Ertesi gün iyiyim. Hava rüzgarlı yine kitap okudum İsmet Paşa geldi onunla görüştük. 23 Mart’ta yine rahatsızlanıyor. 31 Mart’a kadar bir iyi bir rahatsız. 6 Mart’ta başlayan bu gezi yaklaşık 12 Nisan’a kadar sürüyor. Sonra meclise geliyor hemen akabinde. Meclise yaptığı konuşmada şunları söylüyor;
“Saygıdeğer arkadaşlarım 1,5 aya kadar oldu cephede meşguldüm. Ordularımızın iç durumunu kontrol edip, düşmanın durumunu yakından inceledim. Ordularımızı teftiş ettim. En büyük Komutandan Er’ine kadar bütün ordularımızın, hükümetimize olan güven ve bağlılık hissinden doğan saygı ve selamlarını arz etmekten mutluyum. Arkadaşlar tamamen emin olabilirsiniz ki ordu bir askeri istisna olmamak kaydıyla kutsal davamızın bütün gereklerini anlamıştır. Türkiye Devletinin, TBMM Hükümetinin istiklalini istemekten ibaret değiştirilemez amaca bel bağlayan ordularımızın her kahraman ferdi, savunduğu davanın kutsallığından ilham almış maneviyatla mutlu, şen ve neşelidir. Bağımsız ve insanca yaşamaktan başka amacı olmayan Türk milletinin aynı amaçla hislendiği ve yalnız onun emrine sadık öz evlatlarından oluşmuş saygıdeğer ve güçlü bir heyettir. Arkadaşlar yakından görüp inceledim ve şunu size ifade edebilirim ki ordumuzun gücü, iç durumu yüksek ahlak ve maneviyatı her türlü meseleyi soğukkanlılıkla düşünerek gerçek milli amaçlar çerçevesinde sonuçlandırmaya kefildir.”

Sonra biliyorsunuz Mart geçecek. Haziran, Temmuz en son artık taarruzdan evvel hemen hareket edecek. Gitmeden evvel arkadaşlarıyla birkaç kişi bir yerde bir yemek yiyorlar. Tam yemekten kalkarken diyor ki “ Arkadaşlar cepheye gidiyorum. Taarruz için hazırız. ”  oradan biri diyor ki Paşam ya başaramazsak. Bunu duyunca diyor ki Ne demek istiyorsun? Ondan sonra aynen söylediği şu; “Büyük taarruz başladıktan 14 gün sonra İzmir’de olacağım.”
26 Ağustos kabul ederseniz başlangıcı 14 gün sayarsanız 8 Eylül’e gelir. Ve Türk Ordusu İzmir’e ne zaman girdi. 9 Eylül. Zaten Büyük taarruzdan Ankara’ya döndükten sonra ona da çok esprili bir cevap verecek, diyecek ki; “İnsan hata yapabilir. Ben de 1 gün hata yaptım.” 

Çünkü gerçekten her şeyi düşünmüş, planlamış. Müthiş bir şey.. 
O askerin o savunma hattını nasıl geçtiğini Nutuk’ta da çok güzel anlatır. Mustafa Kemal o kadar başarıya odaklanmış ki, o kadar hesaplı kitaplı bir kişi ki karşımızdaki.. Erzurum Kongresinde 8 – 9 1919 gecesi meşhur Mazhar Müfitle olan konuşmasında not defterini çıkarıyor. İlk yazdığı cümle ne biliyor musunuz? “Zaferden sonra Cumhuriyet kurulacaktır.”

Daha ne ordu var ne meclis var ne halk var. Hiç bir şey yok. O kadar inanmış ki. Zaferden sonra Cumhuriyet idaresinin kurulacağını yazdıran bir lider. Öyle bir lider ki ömrünü, yaşamını bu millete veriyor. Bu kadar zor bir hayat. 57 yaşında  aramızdan ayrılan bir lider. İşte bir kesitini anlattık. Neler geçirdiğini. Hayatını millete adamış bir lider var. Türk Milleti olarak biz böyle bir lidere sahip olduğumuz için ne kadar gurur duysak hakkımızdır. Ama gurur duymakla bitmiyor. Aynı zamanda bu lidere layık olmak lazım. Bu layık olma konusunda da herkes ne yapıp yapmadığının muhasebesini kendisi yapsın diyerek noktalayalım. Tabi Büyük Taarruz arkasından Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve 9 Eylül’de İzmir’in alınmasıyla Kurtuluş Savaşı bitiyor. Yeni bir savaş başlıyor. O da bildiğiniz gibi devrim savaşı arkadaşlar. Türk Devrimi. O da ayrı bir savaş safhasıdır. 101. Yılını kutladığımız Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi nedeni ile başta Ebedi Başkomutanımız elbette Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bu başarıda çok isimlerini bilemediklerimiz var. Bir de bildiklerimiz var. Mareşal Fevzi Çakmak muhteşem bir Genel Kurmay Başkanı, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa müthiş bir asker, Sakarya’da Refet Bele Milli Savunma Bakanı çok müthiştir. Sayısız Komutanlar, Mehmetçik, Millet ve Meclis var. Bu zaferi birlikte kazanmışlar. Hepsini minnetle saygıyla anıyorum. Beni sabırla dinlediğiniz için de teşekkür ediyorum.”


Diyerek bitirdi.

Başkanımız Ali Y. Koç ve Yüksek Divan Kurulu Başkanımız Uğur Dündar, 26. Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ’a bu güzel konuşmasından dolayı teşekkür ettiler,  plaket ve forma takdim ettiler.